İki Yeni Dergi: Eleştirel Bakış ve Edebice (sondakika32.com)
Fikir olarak doğuşundan yayınlanışına kadar her derginin arka planında meşakkatli bir süreç vardır. Bu yönüyle dergi, sadece yazıları ve resimleri toplayan yayın değil, aynı zamanda emek, özveri, sabır ama en çok da heyecan demektir. Bu yazımızda yakın zamanda yayın hayatına başlayan ve heyecanına ortak olduğumuz iki dergiden bahsedeceğiz: Eleştirel Bakış ve Edebice.
Eleştirel Bakış’ın çıkış gayesi derginin girişinde şöyle açıklanıyor: “Eleştirel Bakış Dergisi'nin iki hedefi veya misyonu vardır. Birincisi öğrencileri ve bilim adamlarını tezli makaleler yazmaya teşvik etmek, onların eleştirel düşünme yeteneklerini geliştirmektir. İkincisi 18. asırdan itibaren yerli ve yabancı oryantalistlerin gayretleriyle ortaya çıkan tarihî bilgi ve eserlerimizi sahihlik, güvenirlik ve inandırıcılık bakımından sorgulamaktır.”
Eleştirel Bakış’ın içeriğine göz attığınız zaman farklı bir ilmî dergi ile karşı karşıya olduğunuzu hemen anlıyorsunuz. Derginin sayfalarında gezinirken adını sıkça duyduğunuz eski eserlerle ilgili alışık olmadığınız, ilk etapta kabullenmek istemeyeceğiniz değerlendirmelere hazırlıklı olmalısınız. Aksi halde kültürel bir şok yaşamanız kaçınılmaz.
Eleştirel Bakış dergisinde yer alan yazıların tenkit okları oryantalistler tarafından 19. yüzyılda yapılan çalışmalar üzerine odaklanıyor. Yazarlar, oryantalistlerce kültür ve medeniyetimizin temel taşları olarak sunulan eserlerin milli ve manevi kodlarımızla örtüşüp örtüşmediğini sorguluyor, sahihliğini tartışma konusu ediyor.
Ali Kavaklı, “İngiliz Oryantalist Nicholson’un Ortaya Çıkarıp Tanıttığı Tezkiretü’l-evliyâ’daki Tuhaflıklar” isimli makalesinde, muteber bir kaynak olarak görülen Tezkiretü’l-evliyâ’nın içerdiği, geleneksel İslam’a aykırı hususlara dikkat çekiyor. Eserde hadis ve sünnetin değersizleştirildiğinden, velilerin ahlaksız insanlar olarak tasvir edildiğinden bahseden yazar, eserin aslının tahrif edildiğini veya esere eklemeler yapıldığını iddia ediyor.
“Sehî Bey’in Heşt Behişt Adlı Tezkiresinde Meram ve İletişim Sorunları”, isimli makalesinde Adem Gök, Anadolu sahasında yazılmış ilk tezkire olarak kabul edilen Heşt Behişt’i dil yönüyle inceliyor. Yazar, tespit ettiği pek çok ifade hatasından hareketle eserdeki dilin sorunlu olduğunu ortaya koymaya çalışıyor. Ana dili Türkçe olan bir insanın, hele hele ömrünü kâtiplikle geçiren bir nâsirin asla yapmayacağı bu hataları devrin üslup özelliği olarak görmek de mümkün değil. Zira, Sehî Bey’den en az 200 sene önce yaşamış olan Yunus Emre, Sehî Bey’in yanında yetiştiği Necatî, 16. yüzyılda Fuzûlî, 17. yüzyılda Nâbî, 18. yüzyılda Nedim gibi pek çok şair, temiz bir Türkçe kullanmışlardır. Üstelik şairlerin sözü vezinli söyleme gibi bir zaruretleri olduğunu da unutmamak gerekir.
Filiz Duman, “İslam İnancını Şeyhlerle Tahrif Etmek: Şeyh Bedreddin Örneği” isimli yazısında iki farklı Şeyh Bedreddin kimliğinden bahsediyor. Şeyh Bedreddin, kendisine atfedilen Câmi’u’l-Fusûleyn’de ve Hoca Sadettin Efendi’nin Tacü’t Tevârih’inde gayriahlaki eğilimleri olmayan saygıdeğer bir âlim olarak görünürken, 19. yüzyıldan itibaren ortaya çıkarılmaya başlanan tarihi kaynaklarda ve modern araştırmacıların eserlerinde ene’l-Hak ve hulûl itikadına sahip, Türklerin Hallâc-ı Mansûr’u olarak tanıtılan, panteist hatta esrarkeş bir tiptir. Şeyh Bedreddin, 1930’lardan sonra ise bir kısım çevreler tarafından sosyalist İslâm’ı temsil eden bir isyankâr olarak sunulur. Filiz Duman, Şeyh Bedreddin biyografisinin oryantalist eller tarafında inşa edildiğini düşünür ve bu sürecin İslam’ı şeyhler, âlimler ve Türk büyükleriyle tahrif etme faaliyetlerinin bir parçası olduğunu söyler.
Gamze Yank, “Dozy’nin İslam Tarihi Adlı Eserindeki Zihin Lekeleri: Hz. Peygamber’i, Sahabeyi, Mutasavvıfları ve Türkleri Değersizleştirme Gayreti” isimli makalesinde adı geçen eseri “İslam’ı pozitivizmle ve art niyetli psikanalitik bir bakış açısıyla açıklamak üzere meydana getirilmiş yeni bir tarih yazıcılığı örneği” olarak değerlendirir. Nitekim bu eser, yazıldığı dönemde genç dimağları ruhi bunalımlara düşürmüş ve bazı tıbbiyeli öğrencilerin intihar etmesine yol açmıştır. Dozy eserinde, Kur’an-ı Kerim’in Hz. Peygamber tarafından yazıldığını iddia ederek yüce kitabımızı tahrif etmek için Müslümanların bilmediği ve reddettiği Garânik vakasını gündeme getirir. Yazar, Hz. Peygamber’i sara hastası olarak gösterirken O’nun evliliklerini şehevi duygulara bağlar. İslam adına yapılan gazaları katliam olarak sunar, Türkleri de içki ve kadın düşkünü olarak gösterir. Online olarak yayınlanan Eleştirel Bakış’a hem TÜBİTAK’ın Dergipark sisteminden hem de derginin internet sitesinden ulaşabilirsiniz:
www.elestirelbakis.com
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/ebad/
 
Bir kültür, sanat ve fikir dergisi olarak yayın hayatına başlayan Edebice okuyucuya mayıs-haziran sayısı ile Samsun’dan merhaba dedi. Yayın hayatına iddialı bir giriş yapan Edebice ilk sayısıyla edebiyat dünyasında ses getirdi. “Güneş altında söylenmemiş söz var ve her söz sahibini arar.” sloganıyla çıkan dergi gerek içerik gerekse baskı kalitesi ile ilk sayısından itibaren belli bir seviyeyi yakalamış görünüyor.
Genel yayın yönetmeni Yaşar Vural derginin neden çıktığını şöyle anlatıyor: “İddiamız “edebî” olmak! Bu edebîlik, bazen eskiden gelen bir esintide, bazen yeni söyleyişlerin tınısındadır. Bayağılık ve basitlik çukuruna düşmeden, edebiyat göğünde bir yıldız da biz olalım istedik. Yeni yanlarımız ve konularımızla, yenilerle beraber varlığını maziden güç alarak devam ettiren yazar ve şairlerimizle edebiyat hayatımızı taze ve estetik dokunuşlarla desteklemek arzusundayız. Yeni taraflarımız eskiyi karalamaz, eski yanlarımız yeniye karşı durmaz.”
“Neden Edebice?” diye sorduğunuzda cevabınızı dergide yer alan aynı başlıklı yazıda buluyorsunuz. Edebice, kültürel anlamda mirasyedilikten yakınıyor ve artık yeni şeyler söylemenin gerekliliğini vurguluyor:
“Onlarca yıldır hazırdan yiyoruz. Tükenmeye yüz tuttu söz heybesinin varı. Pörsüttük, posasını çıkardık insanlığın var olduğu günden, günümüze dek söylenenlerin. Artık yeni şeyler söylemek lazım!... Hayatın yeni dokunuşlara, edebiyatın yeni heyecanlara, yeni söyleyişlere ihtiyacı var.”
Derginin yol haritasını şu satırlardan öğreniyoruz:
“Biz, iyi niyet ötesi bir yerde durma kararlılığındayız. Edebiyatın da, sanatın da nicelikçe de nitelikçe de iyileşip çoğalması için yola çıkıyoruz. Var olandan başlayıp yeni şeyler söylemenin, var olanı da tazeleyip, cilalamanın zamanı gelmiştir. Var olana da, var olacağa da bir “edebîce” dokunuş gerek. Edebîce düşünüş, edebîce hissediş ve edebîce ifade ediş… Güzel, ancak bu yanıyla güzeldir. Derinliksiz, hazmedilmeden idraklere yerleşen edebiyat mahsullerinin, insan bedenine yararlı olmayan gıdalardan bir farkı var mıdır?”
Derginin ilk sayısında Yunus Emre Uyar, Tuğçe Nur Keskin, M. Emre Çelik ve Hakkı Suat Yılmazer öyküleriyle; Muhsin İlhan, Saban Sağlık, Hayati Biçe, Mustafa Aksoy, Orhan Arslan, Recep Şükrü Apuhan, Osman Oktay, Hasan Erimez, Sabit Bayar, Mustafa Tuğrul Çolak, Suat Turgut, Arslan Küçükyıldız ve Mehmet Pektaş deneme tadında yazılarıyla; Fazıl Ahmet Bahadır, Şeyma Kuyumcu, Yeşim Yarar, Nisar Hasan-Zadeh, Âl-i Rıza, Erhan Özçakır ve Saliha Değirmenci Yavaş şiirleriyle yer alıyor. Bu sayıda ayrıca Sidre Mete’nin A. Yağmur Tunalı ile yaptığı söyleşiye de yer verilmiş.
Bu yazıyı yazarken ikinci sayısı yayınlanan Edebice’nin geniş bir temsilci ağı var. Bu yönüyle yurdun dört bir yanında karşınıza çıkması muhtemel. Ama yeni bir dergiye destek olmak için yapılacak en güzel şey, abone olmak. Abonelik için abone@edebice.net adresinden bilgi alınabilir.
Her iki dergiye de uzun ömürler diliyoruz.
  
803 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın