Şarküteri (Habernews.com)

ŞARKÜTERİ                                                                   

Şarküterinin anlamını bugüne kadar merak etmemiştim. Olsa olsa “et ve süt ürünleri satılan yer” anlamına gelmeliydi. Üç beş gün önce internette bu kelimeyle ilgili bir açıklamaya rastladım. Meğer kelime “domuz eti satılan dükkân” demekmiş.

Peki ne olacak şimdi? Dil elden gitti, sadece dil mi Allah korusun din bile elden gidebilir (!) Şarküterilerde satılan etler domuz etine dönüşür, Şarküteri işletenler ve buralardan alış veriş yapanlar kâfir olur (!) Öyle mi? Elbette hayır. Türkçe üzerinde hassasiyetler artmış, insanlarımız duyarlı hale gelmişler, dernekler, gruplar, internet siteleri kurulmaya başlanmış, ne güzel, ne kadar güzel.. Evet, dil hassasiyeti bu dili konuşan herkeste olmalı, peki ya dil bilinci? Dil bilinci sadece Türkçe uzmanlarında mı bulunmalı? Bu soruya da vereceğimiz cevap yine “elbette hayır” olacak.

Gelin kelimenin anlamı için Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne bir bakalım: “Salam, sosis, sucuk, pastırma gibi hazır yiyeceklerin satıldığı dükkan”. Hadi gelin bir de sözlük denilince akla gelen diğer bir önemli isim D. Mehmet Doğan’a müracaat edelim “Domuz eti mamûlleri satan dükkan” diyor. İkinci anlam olarak “Et ve et mamûlleri ve soğuk mezeler satılan dükkan” Sözlüklere bakınca mesele daha da içinden çıkılmaz bir hale mi geldi? Aslında hiç de değil. Şarküteri dilimize ecnebilerden girmiş bir haram (!) Frenkler bu murdar kelimeyi (!) “charcuterie” diye yazar imiş. Türkçede kelime başında iki sessiz harf (ch-arcuterie) yan yana bulunmaz/bulunamaz. İki sesli harf de (charcuter-ie) yan yana bulunmaz. Kelimeyi büyük ve küçük ünlü uyumuna uyduramasak da yazılış ve söyleyiş olarak az buçuk Türkçeleştirerek dilimize almışız. Burada Nihad Sami Banarlı’yı anmadan geçemeyeceğim. Rahmetli kelime alış verişinde özellikle iki nokta üzerinde duruyor: Ses ve mimâri. Yani, alınan kelimenin Türkçe telaffuz edilmesi ve milli karakterle yazılması. Şarküteri kelimesinin aslı “charcuterie” biz bu kelimeyi “Şarküteri” olarak almış ve milli bir kimlik kazandırmışız. Daha da önemlisi kelimeye milli bir anlam vermişiz.

            Türkçeyi zenginleştirmek derken, faşist bir yaklaşımla kelime anarşisi yapmayı kastetmiyoruz. Bu yaklaşım Türkçeyi zenginleştirmek bir yana kısırlaştırır. (Öz Türkçe sözlükte 3000 küsur, ilk sözlüğümüz Dîvânü Lügâti’t-Türk’te 8000 küsur kelime olduğunu hatırlayalım) Şarküterinin sadece orijinal anlamına bakarak dilden atılmasına uğraşmak bütün söz varlığını benzer bir süzgeçten geçirmeyi gerektirir.

            Örnek verelim, “mareşal” Fransızcada “at bakıcısı” demekmiş, “imparatorluk” “sömürgeci” demekmiş. Zamanında Osmanlı İmparatorluğu tabirini gururla göğsümü gere gere söyler idim. Kelimenin anlamını öğrendikten yıllar sonra bir Kırgız öğrenci “Siz neden Osmanlıya imparatorluk?” diyorsunuz dediğinde az buçuk izah edebilmiştim. 

Biraz da Türkçe kelimelere bakalım.

            Söz domuzdan açılmışken mesela “çocuk” eski Türkçede “domuz yavrusu” demektir. Şimdi kötü bir anlamda kullandığımız “yosma” eski Türkçede “güzel” demektir. Örnekler çok bugün çocuklara isim olarak verdiğimiz “yavuz” kelimesi eskiden kötü anlamına geliyordu (Hatta halen orta Asya’da kelimenin bu eski anlamıyla bilindiğini duymuşluğum var)

            Bırakalım Fransızlar bu kelimeyle büyük marketlerdeki domuz eti reyonlarını kast etsin, biz yine hayvan ürünleri satılan yerleri anlayalım ve dilimize giren bütün kelimelerin böyle olması için dua edelim.


Yorumlar - Yorum Yaz