NÂBÎ’NİN MÜNŞEÂTI
Mehmet PEKTAŞ*
Münşeât, kelime karşılığı olarak “bir münşînin yazdığı şeyler, fenn-i inşâya müteallik âsâr, mektuplar, muharrerât” manalarına gelmektedir (Aksoyak 2007, 2). Edebiyat terimi olarak münşeât “süslü bir üslûpla yazılan, çeşitli nesir yazılarının toplandığı eserlerin/mecmûaların genel adıdır.” (Mermer, Koç Keskin 2005, 77). Edebiyatımızda XIV. asır sonlarından itibaren görülmeye başlanan münşeâtlar sonraki dönemlerde bir tür halini almıştır (Haksever 2009, 24). Münşeât mecmuaları, şair ve yazarların hayat hikâyelerine ışık tutmalarının yanında edebî hayatlarındaki bilgi boşluklarının doldurulması açısından da önemlidir. Mektuplar vasıtasıyla şair ve yazarların bilinmeyen yönleri, özel ilişkileri, psikolojik durumları ve gelişim süreçleri gün yüzüne çıkmaktadır.
Edebiyat tarihinin temel kaynaklarından olan münşeât mecmuaları Agâh Sırrı Levend tarafından 4 başlık altında gruplandırılmıştır: a) Resmî yazılardan toplanmış olanlar. b) Münşeât veya mecmua adı altında “ümerâ, hükemâ, havâtîn, sâdât, şuarâ, ulemâ, guzât, kuzât, meşâyıh, vüzerâ” için yazılacak yazıların başlıkları, hâtimeleri, bu yazılara uygun düşecek cümleler ibareler, beyitler ve örnekler veren eserler. c) Yalnız bir şairin mektuplarından toplanmış olanlar. d) Başka başka şairlerin mektuplarından toplanmış olanlar (Levend 1998, 113-116).
Levend’in bu tasnifi içerisinde Nâbî’nin münşeâtı 3. gruba girmekte olup eser, sadece mektuplardan müteşekkildir. Mecmuada birisi vezirlik makamına çıkış, (Nâbî 1762, 36a). diğeri de kasır yapımı üzerine (Nâbî 1762, 38b). tarih olarak yazılan iki şiir bulunmaktadır. Bu manzumelerin de birer mektup olarak gönderilmiş olması muhtemeldir. Tarihler haricinde mecmuada Nâbî tarafından farklı amaçlarla yazılmış herhangi bir metne rastlanmamaktadır.
Münşeâtın tamamı üzerine bugüne kadar bilimsel çalışma yapılmamıştır. Şimdiye kadar konuyla ilgili yapılan çalışmalar mizahî öğeler içeren birkaç mektuba dairdir. Bu çalışmalarla, Nâbî’nin kendisine at ihsan edilmesi üzerine Râmî Mehmed Paşa’ya yazdığı mektup, (Haksever 2011, 33-38). Silâhdâr İbrahim Paşa tarafından Nâbî’nin hizmetkârı Mahmud’un dilinden Habeşî-zâde’ye yazdırılan mektuba Nâbî’nin verdiği cevabın şerhi, (Dağlar 2009, 85-115). mektep çocuklarının bazı sergüzeştleri ve hocalarıyla muhakemelerinin münazara tarzında anlatıldığı bir mektup (Ün 2008, 241-254). incelenmiştir.
Münşeâtın
yurtiçi ve yurtdışındaki kütüphanelerde farklı sayılarda mektup içeren pek çok
nüshası bulunmaktadır. Sadece yurtiçindeki nüshaların sayısı 50’nin üzerindedir. Bu nüshaların çok azında istinsah
tarihi yer almakta olup en eskisi H 1134/M 1722 tarihli Topkapı Sarayı Müzesi’nde “R.
Bu yazıda, münşeât mecmuasının içeriği hakkında bilgi verilerek eldeki nüshaya göre mektupların yazıldığı kişi/makam ve yazılış amacı bakımından kabaca bir dökümü yapılacak, mektuplardan alınan örnekler çerçevesinde dil ve üslup özellikleri üzerinde durulacaktır.
Münşeât Mecmuasının İçeriği:
XVII. yüzyılın güçlü sanatkârı Nâbî, hayatı boyunca pek çok mektup yazmış olmasına rağmen, münşeât mecmuasını sağlığında tertip etme imkânı bulamamıştır. Nâbî’nin mektupları, şairin vefatından sonra, Şehîd Alî Paşa'nın tezkirecisi olan Habeşî-zâde Abdurrahîm Çelebi tarafından Alî Paşa'nın emriyle bir araya getirilmiştir (Nâbî 1762, 2b). Sâlim, Safâyî ve Belîğ tezkirelerinde kendisinden bahsedilen Habeşî-zâde’nin, Habeş valisi Mustafa Paşa’nın oğlu olup, öğrenim gördükten sonra bazı vezirlere kâtip, nedim ve musahiplik yaptığı, maliye tezkirecisi, piyade ve süvari mukabeleciliği görevlerinde bulunduğu ve Rahîmî mahlasıyla şiirler kaleme aldığı bildirilmektedir (Sâlim 2005, 337; Safâyî 2005; 235-236; Belîğ 1999, 112).
Habeşî-zâde, Nâbî’nin mektuplarını bir araya getirerek mecmuanın başına süslü bir üslupla dibace yazmıştır (Nâbî 1762, 1b-4a). Habeşî-zâde’nin mektupları nasıl elde ettiği konusunda ise net bilgiler verilmemektedir.
Nâbî’nin münşeâtı yaklaşık 200 mektuptan oluşmaktadır, aynı manayı ifade için yazılan mektupların ayrı mektuplar olarak değerlendirilmesi halinde bu sayı 200’ü biraz geçmektedir. Bunlar arasında 8-10 satırlık kısa mektuplar bulunduğu gibi 5-6 sayfalık uzun sayabileceğimiz mektuplar da vardır. Mektupların tertibinde belli bir sıra gözetilmemekte, yazılış tarihleri belirtilmemektedir. Kimi zaman mektubun yazıldığı kişiyi tespit etmek bile mümkün olmamaktadır. Mektuplar genel itibariyle bir hitap ve selam kısmıyla başlamakta, ifade edilmek istenenler aktarıldıktan sonra dua ile sona ermektedir.
Nâbî’nin münşeâtını oluşturan mektupların neredeyse tamamı devlet adamlarına yazılmış olup, şairin sosyal çevresi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Mektuplara bakıldığında Nâbî’nin hayatı boyunca ilişki kurduğu, yardım beklediği, yardım aldığı, sığındığı, himaye ettiği, referans olduğu, yükselmesine aracılık ettiği kişiler görülmektedir. Nâbî, en çok Râmî Mehmed Paşa’ya mektup yazmıştır. Kendisi de Râmî mahlasıyla şiirler yazan Paşa, meslek hayatı boyunca çeşitli görevlerde bulunmuş, Daltaban Mustafa Paşa’nın azledilmesi üzerine yaklaşık 7 ay süreyle sadrazamlık yapmış, II. Mustafa’nın tahttan indirilmesi ile sonuçlanan Edirne vakası ile görevden alınmıştır. Nâbî, çeşitli vesilelerle Râmî Mehmed Paşa’ya 30’dan fazla mektup yazmıştır. Bu mektuplarda, Nâbî, kimi zaman ricâlarda bulunur, isteklerini dile getirir, yapılan ihsanlara teşekkür eder, kimi zaman birilerini Paşa’ya tavsiye eder, bazen samimi bir ruh haliyle dua eder, niyazda bulunur. Nâbî, Râmî Efendi’yi mevki olarak yükseldiğinde yazdığı mektuplarla tebrik etmiş, (Nâbî 1762, 64a-66b; 121b-122a). Paşa hummaya yakalandığında şifa bulması için dua etmiş, (Nâbî 1762, 62b; 63b-64a). reisülküttaplıktan azledilmesi üzerine de yalnız bırakmayarak ona teselli için bir mektup yazmıştır (Nâbî 1762, 118a-220a). Râmî Mehmed Paşa da Nâbî’den desteğini esirgememiştir.
Nâbî, Râmî Paşa’dan sonra en çok mektubu Silahdâr, Dâmat ve Şehîd lakaplarıyla tanınan ve mektupların toplanması için bizzat emir vererek Habeşî-zâde’yi bu işle görevlendiren Alî Paşa’ya yazmıştır. Alî Paşa adına 9 mektup yazılmış olup vezaret makamına yazılan mektuplarla bu sayı artmaktadır. Bu mektuplardan bir tanesi, Hadîs-i Erba’în Tercümesi ile birlikte gönderilmiş, (Nâbî 1762, 8b). birisinde Paşa ile görüşme talebinde bulunulmuş, (Nâbî 1762, 37b-38a). birisinde Paşa’nın vezaretine, (Nâbî 1762, 36a). birisinde ise yaptırdığı kasra tarih (Nâbî 1762, 38b). düşülmüştür. Diğer mektuplar, kutlama, arz-ı hal, kulluk bildirme gibi sebeplerle yazılmıştır.
Nâbî, Şeyhülislam Sâdık Efendi’ye ve Halep Valisi Silâhdâr İbrahim Paşa’ya 5’er, Tevkiî Süleyman Paşa ve Hazinedâr Ağa’ya 4’er mektup yazmıştır. Nâbî’nin veziriazamlık görevlerinde bulunan Çorlulu Alî Paşa, Mehmed Paşa ve Ammî Hüseyin Paşa’ya da mektuplar yazdığı görülmektedir.
Mektuplar yazılış amaçları itibariyle çeşitlilik göstermektedir. Nâbî, teşekkür, tebrik, dua ve kulluğunu bildirme gibi amaçlarla çok sayıda mektup yazmıştır. Mektuplar, resmî mektuplar olmadığı için Nâbî, mektuplarda samimi bir duruş sergilemekte, dualarında, temennilerinde, teşekkür ve kutlamalarında içten davranmaktadır. Bazı mektuplarda Nâbî birtakım ricâ ve arz-ı hallerde bulunmaktadır. Bu ricâ mektupları bazen şahsî konular, bazen de farklı kimseler içindir. Şahsî ricâlara örnek olarak, kendisine bir binek hayvanı verilmesini istemesi gösterilebilir (Nâbî 1762, 12a-13b). Hacı Mahmud isimli birisinin elinde bulunan timarı bırakmasına müsaade buyrulması hususunda yazdığı mektup (Nâbî 1762, 26b-28a). ise başkası için yaptığı bir ricâyı ihtiva eder.
Mektuplardan anlaşıldığına göre, Halep’te kendince münzevî bir hayat süren Nâbî, maddî anlamda rahattır. Nâbî’ye devlet tarafından destek sağlanmaktadır. Verilen parayla ilgili olarak Tevki’î Süleyman Paşa mühürdârı Alî Ağa’nın kendisine taarruz etmesi üzerine Nâbî, serzeniş yollu bir mektupla, o zata karşılık verir. “Senevî kendi huddâmızdan fazla otuz kırk kadar şu’arâ ve küttâb ve ‘ulemâ ve meşâyih ve sâire hânendegâna bi’t-tamâm yıllıklarını vire gelmişidük.” (Nâbî 1762, 116a) cümlesinden de anlaşılacağı üzere Nâbî, pek çok kişiye de destek olmuştur. Devlet tarafından sağlanan gelir dışında kendisine Antakiye yakınlarında karye de ihsan edilmiştir (Nâbî 1762, 23b-25a).
Mektuplar, yazıldıkları kişiler ve yazılış amaçları bakımından kabaca şu şekilde gösterilebilir:
|
KİME YAZILDIĞI |
YAZILIŞ AMACI |
|
- |
Hulûs-nâme |
|
- |
Hulûs-nâme |
|
- |
Ubûdiyet-nâme |
|
- |
Muhabbet-nâme |
|
- |
Muhabbet-nâme |
|
- |
Muhabbet-nâme |
|
- |
Duâ-nâme |
|
- |
Görüşme talebi |
|
Mısrî Efendi |
Ubûdiyet-nâme |
10. |
- |
Özlem dile getiriliyor |
11. |
- |
Teşekkür ve duâ-nâme |
12. |
- |
Hulûs-nâme |
13. |
- |
Yemeğe davet (15 farklı tarzda yazılmıştır.) |
14. |
Alî Paşa |
Hadîs-i Erba’în Tercemesi’yle beraber gönderilmiştir. (2 şekilde yazılmış.) |
15. |
- |
Özlem dile getiriliyor |
16. |
- |
Hulûs-nâme |
17. |
Alî Paşa |
Tehniyet (Alî Paşa’nın Vezir-i sânî makamına yükselme dolayısıyla) |
18. |
- |
Duâ-nâme (Vezirliğe geliş dolayısıyla kutlama ve duâ) |
19. |
- |
Duâ-nâme (At isteği için) |
20. |
Halep Muhafızı Mehmed Paşa |
Duâ-nâme (Nâbî’nin at isteğinin yerine getirilmesi üzerine) |
21. |
- |
Sultan Ahmet Han’ın çocukluğu esnasında kerametle sultan olacağının pir tarafından bildirilmesi, sultanın tahta çıkınca o zata ihsanlarda bulunması dolayısıyla |
22. |
Halep Muhafızı Silâhdâr İbrahim Paşa |
Muhabbet-nâme |
23. |
- |
Sultanın gönderdiği ihsanlara şükür |
24. |
Halep Valisi İbrahim Paşa |
Duâ-nâme |
25. |
Alî Paşa (Silâhdâr iken) |
Antâkiye yakınlarından bir karyenin beylik arazi olarak Nâbî’ye verilmesi dolayısıyla |
26. |
- |
Nâbî, tarafından yazılan iki tarih şiirinin sultana sunulması hususunda |
27. |
- |
Duâ-nâme (Hacı Mahmûd’un timar ferâğından müsaadesi için) |
28. |
- |
İltimas-nâme (Nâbî Efendi-zâde Hayrullah Çelebi’nin uhdesinde olan bulunan mukataanın istihkâmı ricâsı) |
29. |
- |
Ricâ-nâme (Hayrâbad’ın huzûr-ı humâyuna sunulması için) |
30. |
Halep Valisi İbrahim Paşa |
Hulûs-nâme (Bir süre mektupların kenarında “Nâbî Efendiye” yazılıp selâm yazılmamasına dair içten bir mektup) |
31. |
Hüseyin Ağa |
Niyaz-nâme |
32. |
- |
Kapıcıbaşı Süleyman Paşa-zâde Yusuf Bey’in affı için |
33. |
Vezirlik makamına |
Arz-ı hâl |
34. |
Vezir |
Hulûs-nâme |
35. |
Kethüda İbrahim Efendi |
Kasır için yazılan tarihle ilgili |
36. |
- |
Nâbî’nin bayram zamanı mazhar olduğu ihsanlar münasebetiyle |
37. |
Damat Alî Paşa |
Tarih (Alî Paşa’nın vezareti için) |
38. |
Damat Alî Paşa |
Arz-ı hâl (Mansıp ümidi ile) |
39. |
Damat Alî Paşa |
Arz-ı hâl |
40. |
Damat Alî Paşa |
Ubûdiyet-nâme |
41. |
Damat Alî Paşa |
Görüşme talebi |
42. |
Silâhdâr Ağa |
Nâbî’nin memleketi Ruha (Urfa)’dan her yıl kendisine gönderilen buğdayın bir kısmını Silâhdâr Ağa’ya göndermesi |
43. |
Silâhdâr Alî Paşa |
Tarih (Alî Paşa’nın kasrı için) |
44. |
Hazînedâr Ağa |
Hazînedâr Ağa’nın tezkeresine cevaben |
45. |
Hazînedâr Ağa |
Kethüdanın iltiması ile ilgili |
46. |
Kethüda |
Nâbî, kasr için kaç beyit yazacağını soruyor |
47. |
İbrahim Efendi |
Nâbî, kasr için kaç beyit yazacağını soruyor |
48. |
Hazînedâr Ağa |
Nâbî’ye Malatya’dan gelen ve vezire hediye olarak gönderdiği elmanın iletilmesi |
49. |
Hazînedâr Ağa |
Maden tahririne görevlendirilmiş olan Nâbî’nin bu konuyla ilgili bazı sorularının vezire sorulmasını istemesi |
50. |
Silâhdâr Ağa |
Nâbî’nin kendisine yapılan ihsanlara karşılık teşekkürü |
51. |
Vezir |
Arz-ı hâl |
52. |
|
Nâbî’nin vefatına tarih |
53. |
Sâdık Efendi |
Sâdık Efendi’nin fetva makamına yükselmesi dolayısıyla |
54. |
Reisülküttab Râmî Efendi |
Niyaz-nâme |
55. |
- |
Ricâ-nâme |
56. |
Veziriazam Mehmed Paşa’nın kethüdası Osman Ağa |
Duâ-nâme yazamaması konusunda özürlerinin vezire iletilmesi, dua-nâmeyi daha sonra yazacağının bildirilmesi |
57. |
- |
Selam, duâ |
58. |
Memek-zâde tezkerecisi |
Tezkireci tarafından Nâbî’ye çiçek göndermesi ile ilgili |
59. |
Bâkî Paşa’nın divan efendisi Refiâ Efendi |
Nâbî’nin kendi durumu ile ilgili samimi bir mektup, bazı hususların paşaya iletilmesini de istiyor. |
60. |
Reisülküttâb Râmî Efendi |
Teşekkür (Râmî Efendi’nin Nâbî’ye at hediyesi için) |
61. |
Ârif Efendi |
Ârif Efendi’nin Şâm-ı şerîf kadısı olması üzerine |
62. |
Reisülküttab Râmî Efendi |
Abdurrahman Ağa’nın adamlarının Râmî Paşa tarafına geleceği haber veriliyor. Onlardan yardımını esirgememesi isteniyor |
63. |
Reisülküttab Râmî Efendi |
Tavsiye-nâme (Halep kethüdasının hizmetinde bulunan Alî Ağa için) |
64. |
Reisülküttab Râmî Efendi |
Şeyh Ahmed Mekkî hakkında tavsiye |
65. |
Reisülküttab Râmî Efendi |
Ricâ-nâme |
66. |
Râmî Efendi |
Ricâ-nâme |
67. |
Reisülküttab Râmî Efendi |
Halep’te Mir-zâde Hüseyin Çelebi’nin ölümü bildiriliyor |
68. |
Râmî Efendi |
Ricâ-nâme |
69. |
Râmî Efendi |
Zarâ’at-nâme |
70. |
Râmî Efendi |
Ricâ-nâme (Alî Ağa’nın istekleri için) |
71. |
Subhi Efendi |
Subhi Efendi’den gelen mektuplar üzerine tezkere |
72. |
Râmî Efendi |
Şefâat-nâme |
73. |
Râmî Efendi |
Tavsiye-nâme (Çeşmi-zâde için) |
74. |
Râmî Efendi |
Kendi durumu ile ilgili samimi bir mektup bazı hususların paşaya iletilmesini de istiyor. |
75. |
Râmî Efendi
|
Ricâ-nâme (Halep kadısı iken vefat eden Emrullah Efendi’nin yetimleri için) |
76. |
Râmî Efendi |
Niyaz-nâme |
77. |
Râmî Efendi |
Ricâ-nâme |
78. |
Kibar ricâlinden birine |
Duâ-nâme |
79. |
Zihni Efendi |
Selam |
80. |
Kibar ricâlinden birine |
Duâ-nâme |
81. |
Tersâne-i ‘Âmire Emîni |
Hulûs-nâme |
82. |
Bozoklu Mustafa Paşa |
Nâbî, muhatabından mektup beklediğini bildiriyor |
83. |
Mevlânâ-zâde Seyyid Bostan Efendi |
Hulûs-nâme |
84. |
Şeyhülislam Sâdık Efendi |
Tehniyet-nâme (Sâdık Efendi’nin fetva makamına gelişi dolayısıyla) |
85. |
Çorlulu Alî Paşa |
Ubûdiyet-nâme |
86. |
Çorlulu Alî Paşa |
Ubûdiyet-nâme |
87. |
Kalaylı Ahmed Paşa (Bağdat muhafızı iken) |
Ubûdiyet-nâme |
88. |
Râmî Efendi |
Râmî Efendi’nin hummaya yakalandığında şifa bulması için duâ |
89. |
Şeyhülislam Mehmed Sâdık Efendi |
Ricâ-nâme |
90. |
Râmî Efendi |
Râmî Efendi’nin hummaya yakalandığında şifa bulması içi duâ |
91. |
Râmî Efendi |
Tehniyet-nâme (Râmî Efendi reisülküttap olduğunda) |
92. |
- |
Kandil kutlaması |
93. |
Feyz Efendi |
Feyz Efendi’nin Arz-ı Rum’dan İstanbul’a dönüşü sebebiyle |
94. |
- |
Dua ve bazı ihsanlara teşekkür |
95. |
Muhâsib Paşa kethüdası Çalık Ağa (Çavuşbaşı iken) |
Muhatabının kendisini unutmaması isteği ve duâ |
96. |
Defterdar İsmail Efendi |
Ricâ-nâme |
97. |
Arif Efendi |
Hulûs-nâme |
98. |
Ulemadan bazısına |
Hulûs-nâme |
99. |
Derya kapudanı |
Duâ-nâme |
|
Şeyhülislam Sâdık Efendi |
Duâ-nâme |
|
Mîr-i Mîrân Abdülbâkî Paşa |
Selam, duâ |
|
Sadrazam |
Zarâat-nâme |
|
Sadr-ı Âlî mektupçusu Fethi Efendi |
Cülûs-nâme |
|
- |
Nâbî, İstanbul’a gideceği söylentisine karşılık, görevine devam ettiğini bildiriyor |
|
- |
Yazılan makama duâcı olunduğu bildiriliyor |
|
Mehmed Paşa |
Duâ-nâme |
|
Tezkire-i Sânî Nâdî Efendi |
Cülus-nâme |
|
Reisülküttab Râmî Efendi |
Tavsiye-nâme |
|
Vezirlik makamı |
Ricâ-nâme |
|
Meşâyih-i sûfîyeden Arif Efendi |
Ubûdiyet-nâme |
|
Pîrâ-yı tarîkat-ı ‘alîyeden Azîz Efendi |
Ubûdiyet-nâme |
|
Râmî Efendi |
Ricâ-nâme (Şâm defterdarlığı için) |
|
Râmî Efendi |
Teşekkür-nâme (Şam defterdarlığı verilmesi üzerine) |
|
Tevki’î Süleymân Paşa |
Zarâat-nâme (Şehbâ’dan Âsitâne’ye gelmek kastıyla) |
|
Hamevî Alî Efendi |
Latîfe |
|
- |
Ubûdiyet-nâme |
|
Râmî Efendi |
Nâbî, silâhdârın kendisine at verdiğini bildiriyor |
|
Silâhdâr Paşa’nın divan efendisi Şefîk Efendi |
Cülus-nâme |
|
Baltacı Mehmed Paşa |
Zarâat-nâme |
|
Mehmed Paşa-zâde Yusuf Beg |
Duâ-nâme |
|
Seyyid Ahmed Efendi |
Mektup beklediğine dair serzeniş yollu bir mektup |
|
Tevki’î Süleyman Paşa mühürdarı Kör Ağa |
Bazı günlük havadis bildiriliyor |
|
Şeyhülislam Sâdık Efendi |
İnayet bekliyor, kendi acziyetini ifade ediyor |
|
Veziriazam Teberdar Mehmed Paşa’nın kethüdası Osman Ağa |
Ubûdiyet-nâme |
|
Veziriazam Gürcü Süleyman Paşa’nın mühürdarı |
Muhabbet-nâme |
|
|
Hulûs-nâme |
|
Fâik Efendi |
Hulûs-nâme |
|
Alî Paşa (Silâhdâr iken) |
Şefâat-nâme |
|
Râgıb Efendi |
Kendisine yazılan niyaz-nâmenin cevabı |
|
Diyarbekir Valisi Yusuf Paşa |
Ubûdiyet-nâme (Şeyh-zâdeye Birecik mukataası ricâsıyla) |
|
Râmî Efendi (Beylikçi iken) |
Hulûs-nâme |
|
Baki Paşa’nın divan efendisi Enîs Çelebi |
Nâbî, umutsuz ve kederli bir ruh haliyle kendi durumundan bahsediyor. |
|
Veziriazam Mehmed Paşa |
Paşa’nın görevden ayrılması üzerine |
|
Mehmed Paşa |
Duâ-nâme |
|
Râmî Efendi |
Duâ-nâme |
|
Arz-ı Rum Muhafızı İbrahim Paşa |
Duâ-nâme |
|
Veziriazam Ammî-zâde Hüseyin Paşa |
Arz-ı hâl |
|
Veziriazam Ammî-zâde Hüseyin Paşa |
Paşa’nın sefere çıkışı zamanında yazılmıştır. |
|
Râmî Efendi |
Özlem dile getiriliyor |
|
Râmî Efendi |
Teşekkür (Mektup ve hediyelere) |
|
Maktûl Mustafa Paşa-zâde Alî Paşa |
Teşekkür (Paşa’nın iltifatlarına) |
|
Şıkk-ı Evvel Defterdarı İsmail Efendi |
Duâ-nâme |
|
Fâik Efendi |
Davet |
|
- |
Özlem bildiriliyor |
|
Reisülküttab Râmî Efendi |
Ricâ-nâme |
|
Râmî Efendi |
Tavsiye-nâme (Divan efendisi Yûsuf Paşa için) |
|
Habeşî-zâde |
Nâbî’nin Arz-ı Rum’a bir kervan gideceğini işitmesi üzerine |
|
Arz-ı Rum Muhafızı Silâhdâr İbrahim Paşa |
Duâ-nâme |
|
Divan efendisi |
Selam |
|
Yusuf Paşa (Halep valisi iken) |
Duâ-nâme |
|
Sadreddin Çelebi |
Niyaz-nâme |
|
Derviş Salih Bey |
Derviş Salih Bey’in yazdığı mektuplara karşılık |
|
Aziz Ahmed Efendi (Şâh-ı Nakşibendî’den Diyarbekir’de seccâde-nişîn) |
Niyaz-nâme |
|
Halep Valisi Mustafa Paşa’nın divan efendisi Habeşî-zâde |
Hulûs-nâme (Antakiye’de zuhur eden fitnenin Mustafa Paşa tarafından bastırılması üzerine teşekkür maksadıyla) |
|
Vezîr Mehmed Paşa-zâde Mustafa Bey |
Kendisine yazılan mektuptan duyduğu memnuniyet |
|
Nâdî Ahmed Efendi |
Teşekkür, duâ-nâme |
|
Alî Paşa’nın dîvân efendisi Refiâ Çelebi |
Bazı gündelik bilgiler ve Alî Paşa’ya iletilmesi istenen bazı hususlar |
|
Dürrî Efendi |
Muhabbet-nâme |
|
- |
Hulûs-nâme |
|
- |
Özlem dile getiriliyor |
|
- |
Selam, özlem |
|
Râmî Mehmed Paşa |
Hulûs-nâme |
|
Tevki’î Süleymân Paşa |
Duâ-nâme |
|
Reisülküttab Râmî Efendi |
Şefâat-nâme |
|
Veziriazam Tekfurdağî Mustafa Paşa’nın kethüdası Abdülbâkî Paşa |
Hulûs-nâme |
|
Tevki’î Süleyman Paşa’nın mühürdarı Alî Ağa |
Serzeniş yollu bir mektup |
|
Veziriazam Tekfurdagî Mustafa Paşa’nın kethüdası Abdülbâkî Paşa |
Ricâ-nâme |
|
Reisülküttab Râmî Mehmed Efendi |
Râmî Mehmed Efendi’nin riyasetten azl edilerek İstanbul’da ikamete mecbur edilmesi dolayısıyla teselli amaçlı |
|
Sadr-ı Âlî kethüdası Osman Ağa |
Hulûs-nâme |
|
Şeyhülislâm hazretleri |
Şefâat-nâme |
|
Râmî Mehmed Paşa |
Tehniyet-nâme (Râmî Mehmed Paşa’nın Mısır valisi olması sebebiyle) |
|
Reisülküttab Acem Ebubekir Efendi |
Duâ-nâme |
|
Şeyh Murâd Hazretleri |
Hulûs-nâme |
|
İbrahim Efendi |
Mülâkât niyazıyla (İbrahim Efendi, Şam kadılığından ayrıldıktan sonra İstanbul’a dönerken) |
|
Subhî-zâde Feyzullah Efendi |
Özlem ve görüşme isteği dile getiriliyor |
|
Mirza Efendi (Kamaniçe kadısı iken) |
Hulûs-nâme |
|
Köprülü-zâde Esad Beg |
Eserler hakkında |
|
Bâkî Paşa’nın divan efendisi Enîs Efendi |
İltimâs-nâme |
|
Kastamonu Mütesellimi Halîl Ağa |
Halil Ağa’nın bazı ölçüsüz hareketlerinden dolayı hezl-âmiz bir mektup |
|
Recep Paşa’nın dîvân efendisi Ahmed Efendi |
Hulûs-nâme |
|
Bâkî Paşa |
Bâkî Paşa’nın azli üzerine Nâbî’nin üzüntüsünü bildirdiği bir mektup |
|
Arz-ı Rum’dan bir nasrânî |
Nasrânînin müteşâirâne vâdî-yi inşâda yazdığı mektuba cevap |
|
Kâtip Ledünnî |
Ledünnî tarafından yazılan manasız mektuba karşılık Nâbî’nin hezl-âmiz cevabı |
|
Silâhdâr İbrahim Paşa |
Paşa, Enderun ağalarından Mahmud’u Nâbî’nin hizmetine tahsis etmiştir. Hizmetkârının yüzünün nursuz olduğundan yakınan Nâbî’ye, Paşa latife amaçlı olarak hizmetkârın dilinden Habeşî-zâde vasıtasıyla bir mektup göndermiştir. Nâbî’nin bu mektuba cevabı. |
|
- |
Hal, hatır sorma |
|
- |
Kendi halinden bahsediyor |
Münşeât Mecmuasının Dil ve Üslup Özellikleri:
Nâbî’nin nesir sahasında üstat olduğu, Tuhfetü’l-Harameyn ve Zeyl-i Siyer-i Veysî isimli eserlerinde Osmanlı nesrinin en güzel örneklerini verdiği kabul edilmektedir. Nâbî, nesir dilini adeta şiirleştirerek kullanmakta, şiire ait sanatları nesir diline başarıyla sokmaktadır. Böylelikle Nâbî, belli bir edebî kültüre sahip okuyucu kitlesinin beklentilerine uygun eserler ortaya koymuştur. Nâbî’nin münşeâtı dil ve üslup bakımından diğer eserleri ile kıyaslandığında bazı farklılıklar görülmektedir.
Nâbî’nin münşeât mecmuasını oluşturan mektuplarda bir üslup birliği görülmez. Bunun sebebi olarak mektupların uzun bir zaman zarfında yazılmış olmasının yanında farklı makam ve mevkilerde, değişik kültür ve bilgi düzeylerine sahip insanlara, birbirinden ayrı amaçlarla yazılmış olmasının etkili olduğu düşünülebilir.
Mektubun en temel işlevi hiç şüphesiz iletişimi sağlamaktır. Nitekim Nâbî’nin bazı mektupları da bu yönde kaleme alınmıştır. Bu mektuplarda amaç, kısa cümlelerle ayrıntıya girmeden iletilmek istenen mesajı vermektir. Hazînedâr ağaya yazılan bir mektupta yazar meramını şöyle dile getirmektedir:
“Benüm oglum hazîne-dâr aga hazretleri ba’de’d-duâ tezkereñüzde devletlü efendümüz tasvîrleri ister buyurmışsuz. Götüresüz, yâhûd göndüresüz diyü tasrîh olunmamış eger çi sûret be rûh oldugumuzdan nâşî biz dahi olup bile götürmek fehm olunur.” (Nâbî 1762, 38b).
Râmî Efendi’ye yazılan bir başka mektupta ise şu cümleyle meram anlatılır:
“Benüm sa’âdetlü sultânum hazretleri bu duâ-nâme tahrîr olundıgı gün sa’âdetlü Silâhdâr Paşa muhlisiñüz hazretleri bu dâ’îñüzi serây-ı ‘âlîlerine da’vet buyurup esnâ-yı vedâ’da kemâl-i muhabbet ve iltifâtlarından kendi bisât-ı mahsûslarıyla bir bâr-gîr-i mevzûn bir esb-i coşgun buyurmuşlardur.” (Nâbî 1762, 81b). Nâbî, bu cümleyle mesajını nispeten sözü dolandırmaksızın iletmiş olmasına rağmen tek bir cümle içerisinde “serây-ı ‘âlî, kemâl-i muhabbet, bisât-ı mahsûs, bâr-gîr-i mevzûn, esb-i coşgun” olmak üzere 5 terkip kullanılmıştır. Bu ifadelerin Farsça gramere uygun olarak kurulmasının cümleye estetik anlamda bir katkısı görülmemekte, bu haliyle külfet oluşturmaktadır.
Râmî Efendi’ye yazılan bir diğer mektupta da meramı aktarmanın amaçlandığı ortadadır:
“Çukadâr Ahmed Aga kuluñuz bu tarafa geldükde mukaddemâ Şâm-ı şerîfde ma’ârif-i sâbıkamuz hasebiyle ziyâret-hâne-yi pederîden fârig olmayup hüsn-i ihlâsından memnûn olmışuzdur.” (Nâbî 1762, 54a).
Nâbî’nin pek çok mektubunda ise verilmek istenen mesaj gölgede kalmaktadır. En basit mesajlar bile sanatlı ve uzun cümlelerle iletilmeye çalışılarak anlaşılması zor hale gelmektedir. Bu tarz mektuplarda münşiyâne üslubun oldukça uç örneklerini görmek mümkündür. Sanat kaygısının ön planda olduğu bu mektuplarda cümleler uzar, 6-7 kelimelik terkipler yapılır, nesir dili, şiir diline yaklaştırılarak adeta düzyazı ile şiir yazılır, hemen her kelimenin seçilerek kullanıldığı, her sözün tartılarak kullanıldığı, yer yer şiir diline ait edebî sanatların kullanıldığı bir üslup benimsenir.
Nâbî’nin, mesajı vermekten ziyade sanat yapmayı amaçlaması ile ilgili olarak münşeâtın başında bir anekdot anlatılmaktadır. Bu anekdot Nâbî’nin nesir sahasındaki sanat telakkisini yansıtmakta, bir ölçüde dönemin nesre bakışına ait de fikir vermektedir. Söz konusu anekdota göre, bir gece Şehîd Alî Paşa’nın konağındaki bir toplantıda, Paşa tarafından aynı konunun kaç farklı tarzda ifade edilebileceğine yönelik bahis açılmıştır. Toplantıda bulunanlar bu soruya iki veya üç cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine Nâbî, bir gecede aynı konuyu 15 farklı şekilde ifade etmiştir (Nâbî 1762, 3b-4a). Kullanılan kelimeler ve benzetmeler farklı olmakla beraber bu mektuplar üslup açısından aynı ağırlıktadır.
Nâbî’nin münşiyâne üslupla yazdığı mektuplarda çok uzun terkiplerle nesir dilinin imkânları zorlanmakta, meramı anlatma amacı son planda kalmaktadır.
“…şevk-i ‘izâm ve ibtihâ-yı merâtib-i ta’zîm-i ihtirâm ile lâzıme-yi cebhe-yi sayî-yi ikrâm ve kâide-yi duâ-yı ömr ü devletleri tekmîl ü itmâm olmak…” (Nâbî 1762, 94a).
“….nâdî-yi fezâil-i sirişteleri âgûş-ı ta’zîm ile nisâr-gâh-ı reyâhîn-i tehâyâ kılındıgı hilâlde ferâmûş-ı duâ ile bisât-ı ikbâllerin dîvân-hâne-yi icâbet-i Rabbânî sübât eyledigi…” (Nâbî 1762, 56b).
Mektuplarda her kelime ile terkip kurulmaya çalışılmakta, böylelikle karşımıza alışılmadık bağdaştırmalar çıkmaktadır: “hâtem-i ta’bîrât”, “rîk-i zer-efşân”, “kâr-gâh-ı murâd”, “endâze-yi hayât-ı inâyet”, “şah-bâz-ı bâzû-yı sa’âdet”, “fütâde-yi hâlâb-ı ‘acz”, “huzûr-ı ma’ârif-güster” “senâ-yı husûs-ı şevk-nümâ” gibi sayısız ifadeye münşeâtta rastlamak mümkündür.
Nâbî, mektuplarında sıklıkla teşbih ve istiareye başvurmaktadır: “leb-i edeble çeşm-i münevverleri bûs olundukdan soñra” (Nâbî 1762, 54a). gibi en basit meramlar bile benzetmelerle anlatılır. Sanat kaygısının etkili olmadığı mektuplarda bile lüzum olsun olmasın hemen her fırsatta benzetme yapılır:
“…semere-yi şecere-yi mürüvvetleri olan ma’sûm nev-resîdelerine...” (Nâbî 1762, 89b). ifadesi tek kelimeyle bile ifade edilecekken, 3’lü bir terkiple benzetme yapılma ihtiyacı duyulmuştur. İç içe geçmiş terkipler ve benzetmeler pek çok zaman ifadeleri anlaşılması zor hale getirmektedir:
“yektâ güher-i ma’den-i mekremet olan zât-ı pesendîde sıfâtların vikâye-i hıfz-ı samedânîsinde ekdâr-ı rûzgârdan masûn ve eyyâm-ı sa’âdet-i ikbâllerin rûz-efzûn eyleye” (Nâbî 1762, 94a).
“Bundan akdem galebe-yi mekârim-i asafânelerinden inâyet buyurulan iltifât-nâme-yi ‘alîyeleri vusûl-i çeşm-i Ya’kûb-i hazîne-yi bûy-ı pirâhen-i Yûsuf gibi nûr-bahşâ-yı meserret ve iftihâr olup…” (Nâbî 1762, 94a). ifadesinde ise 7 kelimeden oluşan bir terkip görülmektedir. Nâbî, kendisine buyrulan iltifat-nâmeyi, Hz. Yakup’a getirilen ve gözlerinin açılmasına sebep olan Hz. Yusuf’un gömleğinin kokusuna benzetmektedir. Burada benzetmenin yanında telmih sanatı da yapılmıştır.
Nâbî, şu ifadeyle şiir dilinin sınırları içerisinde yapılamayacak uzun bir tezat yapmaktadır:
“Elbette her dîk ü vüs’at ve nûr u zulümât ve maraz u sıhhat ve za’f u kudret ve tasarruf u ‘atâlet ve ‘azl u rızâ ile ....” (Nâbî 1762, 118b).
Nâbî, cümlelerini kurarken çoğu zaman kelimeler arasında tenasüp bulunmasına dikkat etmektedir. Derya kaptanına yazılan bir mektupta denizcilik terimlerinin kullanılmasına özen gösterilmiştir. Bu mektuptan küçük bir parça kelime seçimindeki titizliği göstermeye yeterlidir:
“Hazretlerinüñ cerîde-i deryâ-yı himmetleri sâhil-i ‘izz ü devlet olan sa’âdetlerine emtia-yı gûn-â-gûn-ı sad-ta’zîm ile meşhûn sefâîn-i da’vât-ı icâbet-i makrûn icrâ olundıgı siyâkda…” (Nâbî 1762, 70a).
“Himmet”, “deryâ”ya, “’izz ü devlet” ise “sâhil”e benzetilmektedir. “da’vât-ı icâbet” gemilere, “sad-ta’zîm”, ise bu gemileri dolduran rengârenk mallara benzetilmektedir. Yukarıdaki cümlenin devamında “iktizâ-yı telâtum-ı kulzüm-i keremlerinden sâhil-i hâl-i dâî’leri, havâle-gâh-ı nîm-mevce suâl buyurulur ise bihamdih sübhânehü kenâre-nişîn-i yemm-i âfiyet olup cûy-bâr-ı zebân deryâ-yı bî-girâna duâ vü senâlarına peyveste kılındugı şehr-i âlem şâhid-i muhîtdür.” (Nâbî 1762, 70a). denilmektedir. Burada da denizcilikle ilgili kelimelerin sıklıkla kullandığı görülmektedir: “telâtum, kulzüm, mevce, kenâre, cuy-bâr, deryâ, yemm“. Aynı cümlede “şehr-i âlem” terkibi ile halk kastedilmekte dolayısıyla mecâz-ı mürsel sanatı yapılmaktadır.
Mektuplarda, Farsçanın etkisi göze çarpmakla birlikte, “ba’de-zîn”, “ba’de’d-duâ” “‘ale’t-tertîp” gibi kalıplaşmış Arapça terkipler de az da olsa kullanılmaktadır. Bunun dışında “daşten, ferâmuşîden, kerden, pürsîden, revşen, bûden, endâhten” gibi Farsça fillere rastlanmaktadır.
Özetle, Nâbî’nin münşeâtı, sanatkârın hayatı boyunca yazdığı 200 civarında mektuptan müteşekkildir. Mektuplar, Nâbî’nin vefatından sonra Habeşî-zâde Abdurrahîm Efendi tarafından, Alî Paşa’nın emriyle bir araya getirilmiş olup mektupların sıralanışında belli bir düzen yoktur. Birkaç istisna dışında mektuplar çeşitli kademelerdeki devlet görevlilerine, teşekkür, kutlama, duâ, ricâ, tavsiye, arz-ı hâl gibi farklı amaçlarla yazılmıştır. Münşeât mecmuası içerisinde Râmî Mehmed Paşa’ya yazılan mektuplar geniş yer tutmaktadır.
Nâbî’nin mektuplarında standart bir dil ve üslup kullanılmamıştır. Mektupların bazılarında, meramı anlatmak ön planda tutularak sade anlaşılır, yer yer nükteli bir dil kullanılırken çoğu zaman mektuplarda sanat kaygısı, sözü en beliğ şekilde söyleme amacı hâkimdir. Sanat kaygısının ön planda olduğu mektuplarda dil oldukça süslü, terkipler ve cümleler uzundur. Bu mektuplarda şiir dilindeki edebi sanatları bulmak mümkündür.
KAYNAKÇA:
AKSOYAK, İsmail Hakkı (2007). Gelibolulu Mustafa Âlî, Menşeü’l-inşâ, Ankara.
DAĞLAR, Abdülkadir (2009), “Nabi’nin Mizah-Hezel Örneği Bir Mektup Şerhi”, III. Klasik Türk Edebiyatı Sempozyumu (Prof. Cem Dilçin Adına) Bildiriler, Kayseri, s 85-115.
HAKSEVER, Halil İbrahim (2009). “Münşeatlarda Yer Alan Tarihî Bilgiler”, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 2/1, s. 24-31.
HAKSEVER, Halil İbrahim (2011), “Nabi Münşeatında Mizahi İfadeler ve Rami Paşaya Yazdığı Mizahi Mektup”, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 6/1 Winter 2011, s. 33-38.
İsmail Belîğ (1999). Nuhbetü’l-Âsâr li-Zeyli Zübdeti’l-Eş’âr, (Haz. Abdulkerim Abdulkadiroğlu), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara.
KAPLAN, Mahmut (2008), “Nabi’nin Mizah Anlayışı”, Profesör Abdülkadir Karahan Anısına Uluslararası Divan Edebiyatı Sempozyumu 27-28 Mayıs 2008 Bildiriler, İstanbul, s. 270-289.
LEVEND, Agâh Sırrı (1998). Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
MERMER, Ahmet; KOÇ KESKİN, Neslihan (2005). Eski Türk Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara.
Mustafa Safâyî Efendi (2005). Tezkire-i Safâyî (Nuhbetü’l-Âsâr Min Fevâ’idi’l-Eş’âr), (Haz. Pervin Çapan), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara.
Nâbî (1762). Münşeât-ı Nâbî Efendi, Harvard University-Houghton Library MS 30, Cambridge.
Sâlim Efendi (2005). Tezkiretü’ş-Şu’arâ, (Haz. Adnan İnce), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara.
ÜN, Cumhur (2008). Nabinin Bir Latifesi, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, S. 1.
* Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eski Türk Edebiyatı ABD, doktora öğrencisi.