DAMRA ADĞIN

Adam, çok dağıtmıştı kendini. İşini gücünü boşlamıştı. Dünya yıkılsa umrunda değildi. Daha önce hiç düşmediği bu durum adamın çok canını sıkıyordu, sıkmasına ama elinden de bir şey gelmiyordu. Kendini şöyle bir derleyip toplayıp ayağa kalkacak hali yoktu.   
Adamın evi de adam gibi alabildiğine dağınıktı. Salonun zemini mutfakta olması gereken tencere, tabak, kaşık, çatalla dolu; mutfak kitaplıkta olması gereken kitaplarla doluydu. Zamanında onca para verilip alınan sadece özel günlerde giyilen kıyafetlere tuvalette rastlamak mümkündü. Bütün bunlar adamın hiç mi hiç umurunda değildi tabi. Adam kendini derleyip toparlayamıyordu ki eşyalarını toplasın.
Fakat böyle gitmezdi, sonsuza kadar böyle kalamazdı. Bir şeyler yapmalıydı. Şöyle bir kıpırdanacak oldu. Yapamadı. Eliyle gözlerini ovuşturacak oldu ama kafasını bulamıyordu. Etrafını yoklarken kolunu buldu. Kolunu eline taktı. El yordamıyla vücudunun geri kalanını aramaya devam etti. Bacaklarını bir bulabilse ayağa kalkıp daha rahat arayabilecekti, diğer parçalarını. Kim bilir hangi organı hangi odada hangi eşyanın altındaydı.. Elinin altında birkaç yastık vardı, onları alıp yan tarafındaki koltuğun üzerine koydu. Sonra, yan yatmış olan sehpayı kaldırdı. Sehpanın altında diğer elini buldu, elinin hemen yanında ise diğer kolunu. Koluyla elini bileştirince daha rahat hareket etmeye başladı. Ah bir de kafasını bulabilseydi..     
Adam, yavaş yavaş el yordamıyla eşyaları toplamaya devam etti. En çok kitaplar yoruyordu onu. Ne kadar çok kitap vardı. Neyle ilgili olduğunu da göremiyordu ki. Kıyafetleri yatak odasına götürmeliydi, ama hala bacaklarını bulamamıştı. Bu yüzden elindekileri yan tarafında bulunan koltuğun altına koymak istedi. Koltuğu kaldırıp kıyafetleri koyarken eli bir şeye dokundu. Şöyle bir yoklayınca onun bacak olduğunu anladı. Bacağının birini bulmuştu. Etrafı toplaya devam etti, elindeki kitapları tek bacağıyla yerleştirirken raflardan birinde diğer bacağını da buldu. Bu bacak nasıl gelmişti buraya? Evin içerisindeki eşya yığınlarının arasında saatlerce gezindi durdu, belli ki yürümeyi çok özlemişti. Ama adam daha kalbini bulamamıştı ki! O halde özlediği için değildi evin içerisinde dolanıp durması.     
Adam yorulunca gezinmeyi bırakıp tekrar eşyaları toplamaya devam etti. Kaldırdığı her eşyanın altından bir şeyler çıkıyordu. Yavaş yavaş vücudu tamamlanıyordu. Akşama doğru sadece iki eksiği kalmıştı. Birisi kafası diğeri kalbi. Aslında arasa belki onları da bulurdu ama uğraşmak istemedi. Çok yorulmuştu, uzun bir aradan sonra gidip yatağında uyudu.       
Sabah olunca, tekrar vücudunun eksik parçalarını aramaya koyuldu. Nerede olabilirdi? Kafası olmadığı için düşünemiyordu. Evini artık toparlamıştı, dağınık eşyaların arasında olsa fark ederdi mutlaka. Baktığı yerlere tekrar tekrar baktı. Ve aradığını balkondaki eski sandığın içerisinde birkaç eski eşya ve birkaç resim arasında buldu. Kalbi eşyalardan daha eski ve yıpranmış görünüyordu. Kafası yerinde olsa, mutlaka bu benim kalbim mi diye tereddüt eder, belki de almazdı. Kalp yaşlı, hatta uzun yıllar önce ölüp gitmiş birisinin kalbine benziyordu. Kalbini de yerine koyunca.. Birden bire hüzünlendi, içi sıkıldı. Acaba yanlış yere mi takmıştı? Gözleri olsa hüngür hüngür ağlayacaktı ama ağlayamadı. Hemen sandığın yanına çöktü. Adamın canı çok yanıyordu. Kendini tekrar dağıtmak istedi. Bin parçaya bölünmek ve eşyaların arasında tekrar yitip gitmek istedi. Yapamadı. Uzun süre çöktüğü yerde kıvrandı durdu. Kalbini kaldıracak kuvveti kendinde bir türlü bulamıyordu. Sonunda bütün gücünü toplayıp doğruldu. Kalbinin ağırlığından öne doğru eğilmişti. Düşmesin diye elleriyle tutuyordu. Bu halde salona geçip koltuğa uzandı. Orada uyuyup kaldı. Ertesi gün uyandığında kalbindeki ağrı azalmıştı, fakat ara sıra bıçak gibi bir sızı girip çıkıyordu. 
Kendine bir meşguliyet aradı. Bir şeylerle meşgul olursa belki kalbindeki acı azalırdı. Aylardan beri temizlenmeyen evini temizlemeye başladı. Her taraf toz içindeydi. Kafasını bulmaktan umudunu ise kesmek üzereydi.       
Adam günlerce temizlik yaptı. Evin her tarafını silip süpürdü. Kova kova çöp attı, dışarı. En son camları sildikten sonra avizenin tozunu alırken kafasını buldu. Biraz zorlansa da kafasını yerine takmayı başardı. İlk iş nasıl gitmiş bu kafa buraya diye düşünmeye başladı. Sonra, kendini nasıl bu kadar dağıttığı üzerinde kafa yordu. Kendini dağıtmasının, evinin bu hale gelmesinin sebeplerini düşündü. Düşündükçe kalbindeki acı şiddetleniyor, gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Düşündükçe ağladı, ağladıkça düşündü. Çıldıracak gibi oldu. Kafasını koparıp tekrar atmayı düşündü vazgeçti sonra, kalbini asılıp çıkardı yerinden. Koşarak balkona çıktı, kalbini tekrar eski sandığın içerisine bıraktı. Sandığı kilitleyip anahtarı aşağı fırlattı. Sırtını duvara verip derin bir nefes aldı. Ohh bee! Her şey yoluna girmişti.