Bedava Sirke

         BEDAVA SİRKE

         Üniversite son sınıftaydı. Son bir sınavı kalmıştı. Onu da geçince mezun oluyordu. Nedense en zor sınavı da en arkaya koymuşlardı. Üstelik vizesi de düşüktü. O, ders çalışacağına arkadaşlarıyla eğlenmeyi tercih etti. Gece yarısına doğru da aklı başına geldi. Çalışması gereken kitapları üst üste koydu tam iki karış kitap vardı. Değil bir gece bir haftada içinden çıkılacak gibi değildi. Bir çare dedi kendine bir çare bulmalı. Çok geçmeden de çareyi buldu. İki ev arkadaşını yanına alarak doğruca hastanenin yolunu tuttu. Acilin kapısına gelince arkadaşlarının koluna girip karnını tutmaya başladı. Bir taraftan da avazı çıktığı kadar bağırıp feryat ediyordu. Sesi duyan dışarı çıkıyordu. Pencerelerden bile bakanlar vardı. İçeri girer girmez arkadaşları doktor doktor diye bağırmaya başladılar. Sesi duyan doktor odasından başını çıkarıp baktı. Üç genç apar topar odaya daldı. Doktor neyin var diye sordu. Genç karnım karnım diye feryat ediyordu. Doktor gencin sağına soluna baktı. “Bırak numarayı” dedi. Genç hala bağırıyordu, ne numarası karnım karnım diye. Doktor tavrını sertleştirdi. “kes len sesini” diye. Genç daha fazla numara yapmanın anlamı olmadığını anladı. “abi nolur beni hastaneye al” dedi. “Yarın çok önemli bir sınavım var, kalırsam okul uzayacak” gencin açık konuşması doktorun hoşuna gitti. “Niye çalışmadın peki?” dedi. Genç “Anlarsın ya abi” dedi. Doktor anladı. “Öyle olsun bakalım, biz de genç olduk” dedi.

Ertesi sabah genci muayene etmeye başka bir doktor geldi. Genç halinden memnundu ders çalışıyordu. Doktor neyin var dedi, genç karnım dedi. Doktor tahliller istedi. Genç, zaman kazanırım düşüncesiyle tahlilleri yaptırıp doktora verdi. Doktor öğleden sonra nefes nefese gencin yanına geldi. Yüzü bembeyazdı, elleri de zangır zangır titriyordu. Hemen sedye getirttirip genci yatırttı. Genç, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Doktor inşallah yanılıyorumdur delikanlı seni tıp fakültesine sevk ediyorum dedi.

Ambulans fakültenin bahçesine girer girmez ortalık birden hareketlendi. Herkes bir yerlere koşturuyor olanı biteni anlamaya çalışıyordu. İçerden vücutlarının her tarafı kapalı elbiselerle insanlar çıktı genci alıp özel bir odaya götürdüler.

Tam bir hafta tahliller yapıldı. Sabahlara kadar süren araştırmalar nihayet sonuçlanmıştı. Gencin vücudunda NGS virüsü bulunmuştu. Dekan fakültedeki tüm hocaları toplayarak virüsle ilgili küçük bir seminer verdi. NGS çok nadir görülen oldukça ilginç ve bulaşıcı bir virüstü. Tıp literatüründe yalnızca birkaç örneği vardı. Virüs sadece 20–30 yaş arası insanlarda görülüyordu. Öte yandan tedavisine yönelik en küçük bir bilgi yoktu. Olayın en ilginç tarafı ise yağmur suyundan bulaşmasıydı. Yağmur altında ıslanan insanlar virüsü kapıyordu. Virüs yaklaşık iki sene vücutta pasif halde durduktan sonra kısa sürede bütün vücuda yayılarak insanın ölümüne yol açıyordu. Meteorolojiyle yapılan ortak çalışma sonucunda virüslü yağmurun zamanı belirlendi. Şehirdeki 20–30 yaş arası nüfus büyük risk altındaydı. Öte yandan hastalığın tedavisi de henüz bulunamamıştı. Elde edilen veriler sağlık müdürlüğüne bildirildi. İl sağlık müdürü bir kurul topladı, durum değerlendirmesi yaptı. Kara kara düşünüyordu. Olay tam da seçim öncesine denk gelmişti. Üstelik milletvekilliğine adaylığını da koyacaktı, genel başkandan söz almıştı. Sağlık bakanlığına kadar yolu vardı. Ama böylesi bir krizle müdürlük görevi bile elinden gidebilirdi. Bir süre kimseye bir şey söylemedi. Her şeyi kendi haline bıraktı. Aradan tam bir ay geçmişti ki fakülteden müjdeli haber geldi. Hastalığın gencin vücudundaki ilerlemesi durdurulmuştu. Hem de akla gelmedik bir yöntemle “grip aşısıyla” herkes derin bir nefes aldı. Sağlık müdürü bundan sonrası kolay diyerek bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda ne tedavi altındaki gençten bahsetti ne de NGS virüsünden. Son derece sıradan bir açıklama yaparak kışın yaklaştığından halkın grip salgınına karşı aşı olması gerektiğinden bahsetti. Ama grip aşısına karşı beklenen ilgi olmadı. 20–30 yaş arası nüfus hala büyük bir risk altındaydı. Fakültenin baskısı artıyordu.

Sağlık müdürü telaş etmeyin diyordu. Bir çare bulacağız halkın tamamını tedirgin etmeye hakkımız yok. Süre daralıyor öbür yandan seçimler yaklaşıyordu. Sağlık müdürü bir halka her şeyi açıklamayı sonra da grip aşısını NGS aşısı diye vurdurarak kahraman olmayı hesaplıyor bir taraftan da bir aksilik çıkar diye çekiniyordu. Müdür 20–30 yaş arası nüfus sayısını öğrendi. Eğer okul yaşında olsaydı iş kolaydı okulda vurdururdu. Ne yapmalıydı? Kısa sürede yeterli miktarda aşıyı da tedarik etti. O ara şehrin kurtuluş yıldönümü geldi. İşte fırsat dedi müdür. Hemen iki ambulans çıkarıp şehrin içerisinde dolaştırdı. Şehrin kurtuluş gününde Cumhuriyet meydanında 20–30 yaş arası halkımıza Bedava Grip aşısı vurulacaktır diye. Aşı vurulacakların kimlik ibraz etmeleri yeterliydi. Ve beklenen gün geldi. Cumhuriyet meydanında mahşeri bir kalabalık vardı. Ezilme tehlikesi geçirenler, ayılanlar bayılanlar, çocuğunu kaybedenler… Yirmi kadar görevli aşı yapmaya başladı. Aşı yapılan salona gencinden yaşlısına kadınından erkeğine herkes hücum ediyordu. Kapıdaki görevliler kimisine amca senin ne işin var dese de laf anlatamıyorlardı. Kapıya her gelen ben de 30 yaşındayım diyordu. 15 yaşındaki de 30 diyordu 70 yaşındaki de. Görevliler kimlik diyordu. Herkesin elinde bir kimlik vardı. Kimi resimler sahiplerine hiç mi hiç benzemiyordu, buna da cevap hazırdı gençlik resmim. Arkalardansa ben oğlanın kimliğini aldım, ben komşununkini gibi sesler geliyordu. Aşılama işi ertesi gün öğle saatlerine kadar sürdü. Görevliler üç vardiya çalışmalarına rağmen bitkin düşmüşlerdi. Sağlık müdürü sabah gururla balkona çıkıp şehri seyretti. Çok geçmeden kulaklarına siren sesleri ardından da telefon sesleri gelemeye başladı. O gün tam 650 kişi hastaneye kaldırılmıştı. Bedava aşıyı duyan halk bir defayla yetinmemiş sıraya geçip tekrar tekrar aşı olmuştu. Aynı gün içinde 6 defa aşı olan bile vardı.


Yorumlar - Yorum Yaz