Tip,Şahsiyet, Kahraman

TİP ,ŞAHSİYET, KAHRAMAN 

Sanat eseri, hayatın bir taklidi olması sebebiyle insandan ayrı düşünülemez. Fakat pek çok unsur gibi insan da çoğu zaman sanata hayattaki tam karşılığıyla girmez. Sanatçı kendi dünyasında tabiatı yeniden kurgulayarak eserine yansıtmaktadır. Gerçek hayatla tam olarak da bağlarını koparmayan bu karakterler esere çeşitli biçimlerde dâhil edilir. Eserde yer alan varlıkların aynı önem ve ölçüde olmasını da bekleyemeyiz. Tabiatta da her varlığın farklı bir pozisyonu vardır. Bu pozisyonlar kimi zaman çok etkin ve hayati kimi zaman da varlığını bile hissettirmeyecek derecede pasif ve silik olabilir.           
            Edebi eserlerde yer alan figürler, metin inceleme çalışmalarında söz konusu edilmektedir. Fakat sınırlı sayıdaki bu çalışmaların neredeyse tamamı anlatmaya veya vak’aya bağlı metinleri esas almaktadır. Divan edebiyatı için düşünecek olursak, Harun Tolasa’nın ifadesiyle “Divan edebiyatı, nicelik ve nitelik açısından, nesirden çok bir nazım edebiyatıdır.” Bu ifade eserlerde yer alan karakterler açısından avantajlar ve dezavantajlar doğurmaktadır. Mevcut çalışmaların azlığı, yöntem sorunları işimizi zorlaştırırken, Divan şirinin kendine mahsus oluşu, kuralları ve malzemesinin önceden belirlenmiş ve gelenekle sınırlandırılmışlığı önümüzü açmaktadır.
            Mehmet Kaplan konumuzla ilgili olarak:           “Destan, mesnevi, roman hikâye ve tiyatro gibi vak’aya dayanan edebî eserlerde, o vak’ayı gerçekleştiren aslî kahraman vardır. Eserin belkemiğini o teşkil eder. Eser boyunca önemli vak’alar, duygular ona bağlanır. Bazı eserlerde bu kişiler basittir, bazılarında karmaşıktır. Hayatı en ince ayrıntılarına kadar tasvir eder romanlardaki şahıslar umumiyetle karmaşıktırlar. Çeşitli yönleri vardır. Onları bir kelime veya bir formül ile özetlemek hemen hemen imkânsızdır.( Mehmet Kaplan, Tip Tahlilleri, İstanbul 1996)” diyor. Kaplan’ın ifade ettiği imkânsızlıktan önce üzerinde durulması gereken nokta “kişi ve kahraman” kelimeleridir. Eserde yer alan varlıklara kişi demek her zaman geçerli değildir. Eser canlıların üzerine kurulacağı gibi tamamen cansız veya insanüstü/dışı varlıklar üzerine kurulmuş olabilir. Hele hele Divan şiirinde şahıs kadrosu belli birkaç tipten ibarettir, buun yanında pek çok nesne, tabiat unsuru ve hayvan anlatımda görev üstlenir. Bu noktada araştırmacılar edebi esere yansıma esnasındaki kişileşmeden bahsediyorlar. Şerif Aktaş, “İtibârî eserde nakledilen veya değişik şekillerde ifade edilen vakanın zuhuru için gerekli insan ve insan hüviyeti verilmiş diğer varlıklar ve kavramları, şahıs kadrosu söz grubuyla adlandırmayı uygun görüyoruz.” dedikten sonra bu adlandırmanın sebebini açıklar “Çünkü vakaya iştirak eden insan dışındaki varlık ve kavramlar, metinde, yüklendikleri fonksiyon bakımından, şahıs karakteriyle karşımıza çıkarlar. Bunlarda şahıslandırmanın kazandırdığı vasıflar diğer hususiyetlerinde daha önde gelir. Hatta onlardan bazılarını unutturacak derecede arka plana iter. Hangi şekilde olursa olsun, şahıs kadrosu teşkil eden fertleri îtibarî âlemde ve bu âlem içinde yer alan diğer unsurlardan ayrı düşünülemezler. Eserde tezahür eden şekliyle, çok defa itibari âlemi şekillendiren unsurların başında şahıs kadrosuna has hususiyetler yer alır.( Şerif Aktaş, Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş, Ankara 2000, s:134)      Burada üzerinde durulan önemli bir nokta, harici hayattaki varlıkların itibari âleme yani edebi esere olduğu gibi yansımamasıdır. Varlıkların esere fotoğraf netliğinde girmemesi zaten mantık olarak mümkün değildir. En olduğu gibi esere yansıyan unsurlar bile bir siluet, bir gölge gibi eksikliklerle girecektir. Dolayısıyla metin oluşturma aşamasında varlıklar bazı özellikleri çıkarılarak bazı özellikler de eklenerek esere dâhil olur.
Divan edebiyatına daha özelde ise konuya biraz daha yaklaşmak gerektiğini düşünüyoruz. Yukarıda da söylediğimiz kimi görüşlerine başvurduğumuz araştırmacılar vakaya dayalı fikirler ileri sürmektedirler.     
            Divan edebiyatında sevgilinin boyu yaygın olarak serv, şimşir, ‘ar’ar gibi ağaçlara
benzetilir. Burada şiire giren serv, kişileşmemekte aksine şahıs nesneleşmektedir.

Şiiri vaka incelemesi kriterlerine göre incelemek mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte Divan şiirinin kendine has yapısı içerisinde bir şahıs değil ama figür kadrosundan söz edilebilir. Fakat bu figürlerin adlandırılması karmaşık bir meseledir.           

                        Hande-i gonce temâşâ-yı nihâlindendir
                        Tâbiş-i şu`le gül-i berk-i cemâlindendir
                                                                                    Nedim 21/l      
Beyitte, gonca ve şule birer anlam figürü olarak şiirde yer almıştır. Bu figürlerde bir kişileşme göremiyoruz.
                        Hilâl sandığın ey gurre-meset Cemşîdin
                        Tehî cihanda kalan sâgar-ı keşîdesidir  
                                                                                    Nedim 27/5    

Yine aynı şairden aldığımız bu beyittede hilal belli bir görev üstlenmektedir, fakat bu görev bir kişileşme değildir. Hilal, sözlük anlamıyla, şiire girmiştir. Bu figürleri şahıs olarak sayamayacağımız gibi yok da sayamayız. Öte yandan bu tarz kullanımlar degoratif ögeler olarak da değerlendirilebilir.   
            Kahraman ifadesine karşıladığı anlam itibariyle tereddütlü yaklaşmak gerekecektir. Kahraman sözlüklerdeki tanımlara göre; 1. savaşta veya tehlikeli bir durumda yararlık gösteren (kimse), alp, yiğit,. 2. Bir olayda önemli yeri olan kimse 3. Roman, hikaye, tiyatro ve benzeri edebiyat türlerinde en önemli kişi.(TDK Türkçe Sözlük, Ankara 1988, s: 761)
Yiğitlik gösteren cesur kimse, yiğit, bahadır, alp.2. bir sanat eserinde yet tutan kişi: Roman kahramanı. (D. Mehmet Doğan
, Büyük Türkçe Sözlük, Ankara 1990, s:569)

Buradan kahramanın herhangi bir kişi değil, en önemli ve iyiye yönelik olduğu sonucunu çıkarıyoruz. Eserin baş varlığı her zaman iyiye yönelik işler yapmayabilir. Örnek olarak bir romanın başkarakteri bir seri katil olabilir. Seri katile kahraman demek mümkün değildir. Edebi eserlerin başkişisi sözlüklerdeki kahraman tanımlarının içine girmiyor.
İnsanın edebi esere olduğu gibi yansımadığını söylemiştik. Edebi esere giren insanın “asıl” konumuna bağlı, “asıl”ı konumun etrafında dönen yansımalardır. Metin Akkuş, “İnsanın ikinci ve üçüncü görünümü olan tip ve karakter ise, müellifin okuyucusuna vermek istediği mesaja göre, zihninde şekillendirdiği insanlardır. Bunlar gerçek yaşamda var olmamış, ancak yaşamış şahsiyetlerin dikkat çekici özelliklerini kendilerinde toplamışlardır. Karakter daha devingen bir insan örneğidir. Edebi eser boyunca silik bir görüntü olmaktan çıkıp adeta yaşayan bir organizmaya dönüşür. Tip ise; karakterlere göre daha yüzeysel ve dondurulmuş bir insan görüntüsüdür. Eserde ilk göründüğü şekliyle sonuna kadar aynı kalır. Yüzyıllar boyu oluşan kültür, olgunlaşma sürecinde kendi tipini oluşturur. Geniş bir süreçte oluşan tip, toplumun temel değerlerini temsil edecek konuma gelir. (Metin Akkuş,Klasik Edebiyatta Tipler”, Türk Edebiyatı Tarihi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, C: 2, İstanbul 2006)

diyor
            Akkuş bu bilgileri verdikten sonra edebi eserlerdeki insanı iki gruba ayırır:
            a)Kişilikler
            1)Dinî Kişilikler 2)Tarihî-Efsânevî (Destani-Mitolojik) Kişilikler 3)Edebi Kişilikler        4)Sanatkar Kişilikler 5)Mutasavvıf Kişilikler 6)Bilgin Kişilikler         
            b)Tipler
            1)Tahayyüli/Tasavvuri Tipler (Hikaye-Destan-Masal Kahramanları, Karakterler)         2)Temsilî/Sembolik Tipler (Akkuş)          
            Tipler de kendi arasında iki başlık halinde değerlendiriliyor.     
            1)Tahayyüli/tasavvuri tipler (Hikaye-destan-masal kahramanları, karakterler):
            a)Aşık(Rint)-Arif(Kâmil)-Maşuk Grubu, b)Rakip-Zahit Grubu c)Diğerleri(Bektaşi, çelebi, Celâlî, düzt (uğru, haramî) kâtip, köçek padişah şehrî, tabip vb.)
            2)Temsilî tipler/sembolik tipler: Hurşit (güneşi sultan), mah (kamer), keyvan (zühali hazinedar), Utarit (Felek katibi), Zühre (nahit, çobanyıldızı), Venüs (çalgıcı, şarkıcı), bad, nesim, peri, gül-bülbül, şem-pervane, gûy-çevgân; engel; (talih, felek, zaman); dünya vb. olarak karşımıza çıkar.(Akkuş)         

            Tipler toplumun değer yargılarına göre, olumluluk-olumsuzluk (karşıt tipler) çerçevesinde karşı karşıya getirilir. Böylece iki temel görünüşle toplumdaki anlayış farkı temsil edilmiş olur. Klasik Türk edeniyatında tiplerin davranış biçimleri baki-fani, dünya-ukba (dünya-ahiret) zıtlıklarında; hal eli-kal ehli (mana ehli-madde ehli) tiplemelerinde, zahiri-batini (içe önem veren-dıştan bakan) davranış biçimleriyle yoruma tabi tutulur. Madde-ruh, can-beden üzerine yapılan yorumlar ve oluşturulan tipler, aynı zamanda yaşam biçimini tercih konusunda yürütülen felsefi tartışma konularıdır.
            İslam etkisinde gelişen Türk edebiyatı, doğuya ait kültür birikimini kullanmış, Osmanlının da paylaştığı doğu yaşam felsefesi, tip ve şahşiyetler aracılığıyla edebi eserlere yansımıştır.(Akkuş) Şerif Aktaş, “İtibari metinde karşılaştığımız bütün şahıslrın da itibari olduğunu” belirttikten sonra şahıs kadrosunu gruplandırır: Vakanın zurunda rol alan şahıslar
Anlatma esasına bağlı bir edebi metin, birbirine karşı veya aynı istikametteki güçlerin oyunu olarak tarif edilebilir. Vakanın her parçasında, şahıs kadrosunu meydana getiren varlıkların münasebetlerinden kaynaklanan durula karşılaşmaktayız. Her eserde olduğu gibi her metin halkasında bunlar ya birbirini takip ederler veya birbiriyle karşı karşıya gelirler. Bu durumda şahıslar, metin içinde daha yerinde bir ifadeyle, vakanın oluşu içinde yüklendikleri fonksiyon bakımından ehemmiyetlidirler.       
            İkiyüzbin Dramatik Vaziyet adlı kitabın yazarı Etienne Souriau, birbiri arasındaki münasebetlerin düzenlemesiyle dramatik vaziyetin zuhuruna elverişli altı fonksiyondan söz eder. Her fonksiyonu ayrı bir şahıs birden fazla fonksiyonu da üzerine alabilir.
Etienne Souriau’nun, birbiri içine girerek dramatik vaziyetin zuhuruna zemin hazırladığa elverişli olarak kabul ettiği altı “fonksiyon” veya “güç” şunlardır:         
1-Asıl kahraman veya birinci dereceki kahraman         
2-Hasım veya karşı güç           
3-Arzu edilen ve korku duyulan nesne 
4-Yönlendirici
5-Alıcı
6-Yardımcı
Yazarın sözünü emanet ettiği şahıslar   
Dekoratif unsur durumundaki kahramanlar(Aktaş)       

Edebi eserlerde yer alan varlıkları belli bir sınıflamaya sokmak, hiyerarşik bir yapıdan söz edilemek mümkün görünmemektedir. Bu noktada sınırları belli çizgilerle çizilmiş eski edebiyatımız açısından belli sonuçlara varmak daha kolay görünmektedir. Mehmet Kaplan bu konuda:
Eski çağlara ait destanları ile mesnevilerde, umumiyetle, karakterler aynı kalan kişilere rastlanır. “tip” adı verebileceğimiz bu basit ve sabit karakterli kişiler, küçük farklarla, aynı devirde yazılan başka eserlerde de görülür. Tip kelimesi bu bakımdan da onlara uygun düşer. Zira “şahsiyet” yegâne olduğu halde, “tip” az önce de belirttiğim gibi küçük farklarla, başka eserlerde de karşımıza çıkar.           
Tipler sosyal bakımdan manalıdır. Onlar muayyen bir devirde toplumun inandığı temel kıymetleri temsil ederler. Bunlar arasında
toplumun sevmediği, küçük gördüğü alay ettiği tipler de vardır. (Kaplan)      

Tip, buradan anladığımıza göre tek bir eserin malı olmanın ötesine geçmiş ortak şuur altının kıymeti olmuş, karakterlere denilmektedir. Tip, başka başka eserlerde aynı şekilde işlenmelidir.
Burada “aynılık” üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. Feride, Türk edebiyatının meşhur karakterlerinden biridir. Belli bir dönemde “Anadolu’da öğretmen”in sembolü olmuştur. Başka eserlerde(Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye isimli romanında Aliye, Reşat Nuri Güntekin’in Yeşil Gece’sinde Şahin gibi) “Anadolu’da öğretmen”in işlenmesi demek bunu bir tip yapmaz. Halid Ziya Uşaklıgil’in Ahmet Cemili de Servet-i Fünun insanını sembolize eder fakat o da bir tip değildir. Biraz daha geriye gidersek Tanzimat döneminde “Bihruz Bey”, Tanzimat döneminde batılılaşmayı anlayamamış Batılı değil Batıcı olmuş birisidir. Aynı dönemde Felatun Bey (Felatun Bey ile Rakım Efendi-Ahmet Mithat Efendi), Meftûn (Şıpsevdi-Hüseyin Rahmi Gürpınar), Cemil ve Servet (Kiralık Konak-Yakup Kadri Karaosmanoğlu)..vs de aynı zihniyete ve tavırlara sahip karakterlerdir. Farklı sanatçılar tarafından, farklı eserlerde aynı özelliklerle işlenen bu karakter “züppe tipi” özellikleri göstermektedir.
            İslam estetiği bütünüyle çevreden merkeze doğru ilerleyen bir çerçeve içerisindedir. Divan edebiyatında belli malzeme ve şekiller içerisinde en çoğu, en fazlayı, en farklıyı değil en
güzeli söylemek esas olduğu için, form, kelime dünyası, gramer yapısı, benzetmeler itibariyle ortak olduğu gibi ele alınan karakterler itibariyle de aynılık gösterirler. Eserlerde ele alınan az sayıdaki karakterle tekrar edilişleriyle “tip”leşme eğilimdedir. Sadece işlenen karakterler değil, şairler de “tip”leşme eğilimdedir. Rind ve zâhid de divan şiirinde yer alan başlıca tipleren ikisidir. Bu iki tip iki anlayışı sembolize ederek, şiirde farklı isimlerle de ortaya çıkmıştır.
 


Yorumlar - Yorum Yaz