BAKİ'NİN BİR GAZELİNİ ŞERH DENEMESİ
Mefâ’îlün mefâ’îlün fa’ûlün
Kadehden gayrı bir la’lüñ öper yok
Kemerden gayn bilüñi kucar yok
Pür oldı dîdemüz hâk-i rehüñle
Eser yilden velîkin hîç eser yok
Gelürse bir yire nakkâş-ı ‘âlem
Bu resm ile seni tasvîr ider yok
Didüm var mı dehânuñla miyânun
Didi kim söyleme ortada var yok
Felek tâkındaki kandîl-i mâhı
Uyarmaz Bâkî âhum giceler yok
***
Kadehden gayrı bir la’lüñ öper yok
Kemerden gayrı bilüñi kucar yok
Lalün kadehten gayrı bir öper yok, bilüni kemerden gayrı kucar yok.
Divan şiirinde sevgili her zaman için kavuşulmaz, ulaşılmaz olmuştur. Şairler, sevgiliye kavuşmamanın acısını ve özlemini yüzyıllarca terennüm etmişlerdir.
Sevgilinin dudakları kırmızılığıyla aşığın dikkati çeker. Bu kırmızılık sıklıkla gülle, Bedehşan’da bulunan lal taşıyla ifade edilir. Sevgilinin o lal gibi dudaklarına ancak kadeh değer, o dudakları kadehten başkasının öpmesi mümkün değildir.
Sevgilinin beli, gelenekte ipince olarak değerlendirilmiştir. Sevgilinin beli o kadar incedir ki kıl gibidir, bazense şairler kılı bile yeterli görmeyerek beli hayal kelimesi ile ifade ederler. Sevgilinin belini kemerden başka kucaklayan yoktur. Bu yolla da sevgiliye ulaşmanın imkânsızlığı vurgulanmak istenir.
İlk mısrada dudak istiareyle lale benzetilmiş, kadeh ise, bu lal dudakları öpen bir insan olarak düşünülerek kişileştirilmiştir. İkinci beyitte kemere insana özgü sarılma özelliği verilerek teşhis yapılmıştır.
Pür oldı dîdemüz hâk-i rehüñle
Eser yilden velîkin hîç eser yok
Dîdemiz, hâk-i rehüñle pür oldı, velîkin eser yilden hîç eser yok.
İlk beyti şerh ederken sevgiliye kavuşmanın imkânsız olduğunu söylemiştik. Şairle sevgilinin macerası sevgilinin eşiğinden öteye geçemez. Sevgilinin kapısı şairin sınırıdır. Bu bakımdan şair için sevgilinin yolunun toprağı değerlidir. Âşık o toprağı yüzüne gözüne sürer, gözüne sürme olarak çeker. Esen yeller, sevgilinin yolunun toprağını aşığa kadar getirmiş ve onun gözlerini toprakla pür etmiştir. Gözüne toprak dolan insanın görme zorluğu çektiği malumdur. Sevgilinin her şeyi normalin üstünde olduğu için onun yolundan gelen toprak da çöllerdeki kum fırtınaları gibi olmalıdır. Âşık bu toz toprak içerisinde yönünü bulamaz. Bu yüzden sevgilinin bulunduğu yerin bir işareti olmasına rağmen şair sevgili bulamaz, yani eser yelden başka ortada hiç eser yoktur.
Gelürse bir yire nakkâş-ı ‘âlem
Bu resm ile seni tasvîr ider yok
Nakkâş-ı ‘âlem bir yire gelürse, bu resm ile seni tasvîr ider yok.
Sevgiliyi, mevcut varlıklarla anlatmak mümkün değildir. Sevgilinin bir benzeri daha bulunamaz. Bu yönüyle onun anlatılması da mümkün değildir. Dünyadaki bütün nakkaşlar bir araya gelse onu yine tasvir etmeye güçleri yetmez.
Nakkaş, resm ve tasvir arasında tenasüp kurulmuştur.
Didüm var mı dehânuñla miyânun
Didi kim söyleme ortada var yok
Miyan, orta, ara anlamlarına gelmektedir. Âşık, sevgiliye ağzının ortasının olup olmadığını soruyor. Gelenekte sevgilinin ağzı çok küçük olarak değerlendirilir, öyle ki ağız bazen “mim” bazen “nokta”dır bazense varla yok arasındadır. Sevgili de bu küçüklüğü ifade etmek için ağzının ortasında varla yok arası küçük bir açıklığın bulunduğu ifade ediyor.
“Var” ve “yok” kelimeleri arasında tezad vardır.
Felek tâkındaki kandîl-i mâhı
Uyarmaz Bâkî âhum giceler yok
Bâkî, felek tâkındaki kandîl-i mâhı âhum uyarmaz.
Baki sözü ile tecrid sanatı yapılıyor. Felek içerisinde barındırdığı gök cisimleri ile bir tâka benzetilmiştir. Mâh ise bu takın kandilidir.
Gece, şairler için en önemli zaman birimidir. Sessizliği, karanlığı ve yalnızlığı ile gece günlük hayatın meşguliyetlerinden uzaklaşarak aşığın sevdiğini düşündüğü ve derdinin arttığı zamandır. Baki, gece çökünce ah etmeye başlar. Bu ahlar öyle derinden çıkar ki adeta ateştir. Fakat bu güçlü ateş mâh kandilini yakmaya yetmez. “Uyarmak” kelimesinin kandil ve mumu yakma anlamlarına geldiğini biliyoruz.
Beyitte mâh ile sevgilinin düşünülmüş olabileceğini de gözden uzak tutmamak gerekir. Gerek kandilin şekli, gerekse sevgiliyle münasebeti bakımından ayın dolunay şekli kast ediliyor olmalıdır. Belli ki gökyüzünde ay görünmüyor, bunun üzerine âşık feryada başlıyor.
Felekle gece ve kandil ile uyarmak arasında bir leff ü neşr olduğunu söyleyebiliriz. Yine felek tâka, mâh kandîle benzetilerek teşbih-i beliğ yapılmıştır.