• Mehmet Pektaş
    • Şair-Yazar
Cesur Kaşifler çıktı.
5 kitaplık yeni seri. Çocuklar bu seriyi çok sevecek.
Adam Olacak Çocuk Serisi
Seri yeni kitaplarla devam ediyor.
Macera kitapları çıktı.
Dr. Mehmet Pektaş'ın 5 kitabı birden çıktı.

Ana sayfa

İş yerimden çıktıktan sonra sokağın ortasında kalakaldım. Ne tarafa gideceğimi bilmiyordum. Uzun uzun sağıma soluma bakındım. Sanki bir labirentin içerisine düşmüştüm. Her yer birbirine benziyordu. Göğü delecekmiş gibi yükselen binalar birbirinin aynısıydı. Binaların alt katlarındaki mağaza vitrinleri, renkli reklam tabelaları tıpatıp birbirine benziyordu. Caddeden geçen araçların çıkardığı sesler, binalara çarpıp daha da yükselirken içimi büyük bir korku kapladı. Bu labirentte sonsuza kadar kalma korkusu... Oysa sadece evime ulaşmak istiyordum. Beni şehrin keşmekeşinden kurtaracak küçük ve huzurlu evime… Böyle ürkek bir tavşan gibi etrafıma bakınıp durmaya devam edersem bunu başarmam mümkün değildi. Birazdan hava kararacak ve buradan çıkmak daha da zorlaşacaktı.
Çok şükür koronayı atlatmıştım. Köyde de yeni vaka görülmeyince karantina kalktı. Eskisi gibi olmasa da hayat normale dönmeye başladı. Korona yüzünden intikam planımız sekteye uğramış, Serkan memleketine dönmek zorunda kalmıştı. Aslını sorarsanız ben intikamdan falan vazgeçmiştim, artık işime gücüme bakmak istiyordum. Fakat Serkan, köye gelmek için çok hevesliydi, beni sabah akşam arıyordu. “Köyde virüs çıktı.” desem de laf anlatamıyordum. Onun yönlendirmesi üzerine gönüllü gönülsüz Çullu Yusuf ’la Lap Osman’ın yanına gittim, define konusunu açtım. Onların da hevesi kaçmıştı. Durumu Serkan’a anlatıp “Bu oyunu burada bıkalım.” dedim hiç oralı olmadı.
Derginin bu sayısında Mehmet Pektaş'ın yanı sıra Mehmet Akif Ersoy, Tacettin Şimşek, Âşık Kara Mehmet, Halit Yıldırım, Musa Serin, Hacı Musa Tuncer, M. Nihat Malkoç, Mutlu Gavcar, Osman Selvi, Zekiriya Çakabey, Hilmi Kınalı, Mehmet Aluç, Erhan Tığlı, Aslan Avşarbey ve Osman Gazi Turaç'ın yazı ve şiirleri yer alıyor.
Öykünün sonuna gelen yazar garip bir hisse kapıldı. Sanki okurlar başına toplanmış onun ne yazdığına bakıyorlardı. Dikkati dağıldı. Başını kaldırıp etrafındaki olmayan kalabalığa baktı. Böyle devam etmesi mümkün değildi. Ellerini klavyeden çekti, arkasına yaslandı. Bunun üzerine okurlar da yazarın çevresinden ayrılıp karşısına geçerek halka şeklinde oturdular, gözlerini yazara diktiler, onun ne diyeceğini merak ediyor gibi bir hâlleri vardı.
Günler geçti, düğün günü geldi çattı. Cuma günü sabahtan maskemi takınıp Mahmut’un evinin önüne gittim. Köylülerden de gelenler olmuştu. Ben insanlarla temas etmemek için geri geri duruyordum. Mahmut beni gördüğü yerde iş yüklüyordu: “El gibi durma muhtarım. Şunu getir, bunu götür.” Etrafı sulayıp güzelce süpürdük. Evin önüne bir branda çektik, altına sandalyeleri sıraladık. Seyyar kabloya ampulleri bağladık. Uygun bir yere çalgıcılar için küçük bir gölgelik daha kurduk. Gölgeliğin altına bir masa iki sandalye koyduk. Damın altına da kazanlar kuruldu. İşleri yoluna koyunca sandalyelere oturduk, gençlerden biri çay getirdi. Arkadaşlarla hoşbeşe başladık. Mahmut üzerine bir takım elbise çekmiş, kaymak gibi de tıraş olmuş, sırıtarak geldi yanıma oturdu. Ben sandalyemi az öteye çektim. O iyice yanıma sokulup saatine baktı: “Saat ona geliyor. Çankayalı Niyazi neredeyse gelir.” dedi.
... 30 ...